Haber Sitesi

Sayfa Adresi : https://www.gercek57.com/haber-detay/42_gecmisimiz-bir-oldugu-gibi-gelecegimiz-de-birdir

GÜNDEM

Tümü

Geçmişimiz bir olduğu gibi geleceğimiz de birdir

(7 Yil, 11 Ay önce) 512 İzlenme 0 Yorum
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, bir televizyon kanalının canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Hendekler kazarak, hendeklerin içerisine bombaları koyarak, bubi tuzaklarıyla, uzaktan kanaslarla insanları, güvenlik kuvvetlerini vurarak hiç kimse, hiçbir hedefe varamaz. Dolayısıyla öncelikli olarak bunun bilinmesi lazım. Terör örgütünün bu yaptıklarıyla, Türkiye'de kendi hedeflerine, bu hedefleri her neyse ulaşması asla mümkün değil" dedi.

Devam eden operasyonlara ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, Türkiye'nin terörle yeni karşılaşmadığını, yaklaşık 37-38 yıldır Türkiye'nin çok ağır bir terör tehdidi altında bulunduğunu ve geçen süre içerisinde 40 bin kişinin öldüğünü ve terör dolayısıyla ülkenin 1,5 trilyon dolar maddi kaybın olduğunu ifade etti.

Numan Kurtulmuş, geçmiş dönemde bu konunun halledilmesi için büyük riskler göz önünde bulundurularak bir süreç başlatıldığına değinerek, "Fakat maalesef terör örgütü bu süreci geriye doğru döndürdü ve 20 Temmuz'dan bu yana da sanki belli bir yerden düğmeye basılmış, komutla basılmış gibi farklı terör örgütleri Türkiye'de ciddi bir terör estirmeye başladı. Hendekler kazıldı, şehirler işgal altına alındı, silahlarla, bombalarla, bubi tuzaklarıyla güvenlik kuvvetlerine, hatta sivil halka saldırılar oldu ve maalesef uzunca bir süredir belli ilçelerimizde devam eden terörle mücadele sırasında da çok sayıda insanımız öldü, çok sayıda güvenlik kuvveti mensuplarımız da şehit edildi" diye konuştu.

Dün Ordu'da Jandarma Uzman Çavuş Nuh Özdemir'in cenazesine katıldığını hatırlatan Kurtulmuş, "Bir gün kendinize gelemiyorsunuz. Gencecik bir insan, 25 yaşında bir çocuk, bütün ailesinin umutları... Fukara bir ailenin çocuğu ve Sur'da terörle mücadele sırasında uzaktan keskin nişancı ateşiyle şehit edilmiş. Bu tablonun süratle değiştirilmesi lazım. Hendekler kazarak, hendeklerin içerisine bombaları koyarak, bubi tuzaklarıyla, uzaktan kanaslarla insanları, güvenlik kuvvetlerini vurarak hiç kimse, hiçbir hedefe varamaz. Dolayısıyla öncelikli olarak bunun bilinmesi lazım. Terör örgütünün bu yaptıklarıyla, Türkiye'de kendi hedeflerine, bu hedefleri her neyse ulaşması asla mümkün değil. Olan bölge halkına oluyor" ifadesini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye'nin bir badirenin içerisinden geçtiğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Tabii sürecin böylesine hızlanması ve bu kadar keskin bir terör ortamın ortaya çıkmasında hiç şüphesiz bölgedeki gelişmelerin de payı var. Türkiye'nin bin 251 kilometre Suriye ve Irak sınırı var. Özellikle Suriye tarafında, 911 kilometrelik sınırın öbür tarafında onlarca, hatta yüzlerce terör örgütü var. Dünyanın her yerinden çok sayıda ülkenin katıldığı vekalet savaşları var. O vekalet savaşlarında kullanılan, lojistik olarak desteklenen, silah olarak desteklenen, siyasi olarak desteklenen birçok terör örgütü var. Bu örgütlerin varlığı ve özellikle sınırın öbür tarafındaki bazı örgütlerin Türkiye'deki terör örgütüyle iş birliği içerisinde hareket ediyor olması, Türkiye'de terörle mücadeleyi daha da zor bir safhaya doğru getiriyor.

Şundan milletimiz emin olsun, biz bu terörle mücadelede inşallah kararlılıkla, uzun yıllar sonra büyük bir koordinasyonla hem Silahlı Kuvvetler hem emniyet mensupları hem özel harekat, bu mücadele devam edecek. Sonuçta bu arızi bir durumdur yani geçici bir durumdur. Burada terör örgütünü artık terör faaliyetleri yapamayacak duruma getirene kadar bu mücadele devam edecek. Bunu yaparken de çok hassas bir süreç yürütülüyor. Yani diyelim ki dağda terör örgütüyle mücadele etmek kolay, nerelerde olduğu belli ama şehirlerin içerisinde böyle değil. Sokak sokak hendekler kazılmış ve siz burada terör örgütü mensuplarıyla sivil vatandaşlarımızın arasını ayırmaya azami gayret sarf ediyorsunuz ve çok şükür mümkün olduğu kadar az sivil kayıplarla bu süreci geçirmeye çalışıyorsunuz. Evet, başarılı bir süreç yürüyor. İnşallah en kısa zamanda bu süreç devam eder ama esas mesele, bu terörle mücadelede, Sur'da, Silopi'de, Cizre'de, diğer ilçelerimizde bu mücadele bittikten sonra rehabilitasyon sürecinin iyi yapılmasıdır."

- "Geçmişimiz bir olduğu gibi geleceğimiz de birdir"

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, terörle mücadele bittiğinde bölgede hayatın eskiye dönmesi için yapılacaklara değinerek, bu konuda Bakanlar Kurulu'nda kararlar alındığını, evlerini terk etmek durumunda kalanlara önce geçici olarak valilikler, mülki idare amirleri üzerinden destekler verildiğini, çocukların rehabilite edilmesi için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın devrede olacağını, ilgili birimlerin esnafın karşılaştığı zorlukları gidereceğini, evleri harabe haline gelen insanların iyi mekanlarda yaşamaları için çalışmaların sürdüğünü anlattı.

Fiziki ve psikolojik rehabilitasyon süreçlerinin hükümet, kamu, sivil toplum, yardım ve destek kuruluşlarıyla yapılacağını ifade eden Kurtulmuş, şunları söyledi:

"En önemli hususlardan birisi şu, bazıları çok sık söylüyorlar: Duygusal kopuş. Allah'a çok şükür bu memlekette bu insanlar, biz Türkler ve Kürtler, farklı etnik yapıdan insanlar, farklı mezhebi yapıdan insanlar tesadüfen bir arada değiliz. Bin 100 senedir bu topraklarda yaşıyoruz. Çok yakın, iç içe, kardeşçe yaşıyoruz ve geçmişte de terör örgütüyle hükümet güçleri arasında birtakım çatışma süreçleri olmasına rağmen hiçbir zaman Türkler ile Kürtler arasında bir iç savaş yaşanmadı. Bu, bütün bu olumsuz tablo içerisindeki en güzel tarafımızdır. Türkler ve Kürtler birbirine saygılı bir şekilde hayatın içerisindeler, Türkiye'nin her yerine dağılmış vaziyetteler ve içi içe yaşıyorlar. Dolayısıyla burada birileri duygusal kopuş bekliyorlar, boşuna beklerler."

Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Biz nasıl bin 100 senedir iç içe olduysak, bundan sonra da asla vatandaşlarımız, aynı milletin unsurları olan bu farklı etnik kökenden insanlar birbirlerine asla ayrımcılıkla bakmayacaklar ve inşallah burada bu barışı ve kardeşliği sağlayacak o duygusal bütünleşme havası sonuna kadar devam edecektir. Esas üzerinde hepimizin dikkat etmesi gereken nokta burasıdır. Siyaseten görüşlerimiz farklı olabilir, etnik kökenlerimiz farklı olabilir, hatta bu sorunun nasıl çözüleceğine ilişkin siyasi tekliflerimiz de farklı olabilir ama sonuçta herkesin en azından dikkat edeceği ortak nokta, şu alan olmalıdır ki: Bu toprakta yaşayan 78 milyon nasıl zihinsel olarak, gönül olarak, fikir olarak aynı noktada durur. Çünkü Türk'ün Kürt'ten başka bir kaderi yoktur, Kürt'ün de Türk'ten başka bir kaderi yoktur. Geçmişimiz bir olduğu gibi geleceğimiz de birdir. Eğer bu duyguları bütün siyasi aktörler beslerse, bu anlamda herkes barışın, kardeşliğin, insafın diliyle konuşmayı başarırsa, Allah'ın izniyle bu sorunu çözeriz, terör örgütü gerekli cevabı alır, terör örgütünün birtakım bağlantıları varsa, bu bağlantılar kesilir, terörden şehirlerimiz, Türkiye'nin her tarafı temizlenmiş olur ve insanlarımız esenlik içerisinde hayatına devam ederler."

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, HDP'den beklediklerinin, eğer demokratik bir siyaset yapacaklarsa ve bu iddia içerisinde hareket ediyorlarsa, önce hendek siyasetine karşı çıkmaları olduğunu belirterek, "Dağdan gelen talimatlara karşı çıkmalılar. Demokratik sivil siyasetin usul ve üslupları içerisinde siyaset yapmaları gerekirken, maalesef HDP'nin içerisindeki bazı kişilerin hendek siyasetine destek verdikleri görülüyor" dedi.

Kurtulmuş, bir televizyon kanalının canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. HDP'li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda fezlekenin gelmesi halinde AK Parti'nin Meclis'te ne yapacağına ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, baştan beri dostça uyarılarda bulunduklarını söyledi.

Bu süreçte herkese yük düştüğünü, en büyük yükün ise HDP'lilerin üstüne düştüğünü ifade eden Kurtulmuş, "Çünkü bir tarafta dağın baskısı var, bir tarafta sokakta hendek kazanların baskısı var. HDP'den beklediğimiz, eğer demokratik bir siyaset yapacaklarsa ve bu iddia içerisinde hareket ediyorlarsa, evet önce bu hendek siyasetine karşı çıkmalılar. Dağdan gelen talimatlara karşı çıkmalılar. 'Biz bu memlekette işimizi, fikrimizi demokratik kurallar içerisinde yapacağız'. Parlamentoda da ne güzel temsil ediliyorlar. Halkın vermiş olduğu oylarla seçilmiş olan bir parti, bir parlamento grubu. Demokratik sivil siyasetin usul ve üslupları içerisinde siyaset yapmaları gerekirken, maalesef HDP'nin içerisindeki bazı kişilerin hendek siyasetine destek verdikleri görülüyor" diye konuştu.

Yaklaşık 5 milyon insanın "HDP hendekler kazılmasına taraf olsun, hendek siyasetinin bir parçası olsun, oralara bombalar, bubi tuzakları konulmasına, mayınlar döşenmesine göz yumsun" diye HDP'ye oy vermediğini vurgulayarak, tam tersine "Yaşadıkları şehirden terörü, çatışmayı uzaklaştırın. Burada kendi sesimizi, soluğumuzu çıkartalım, kendi taleplerimizi, kendi haklarımızı sesli bir şekilde dile getirelim ama bunları demokrasi içerisinde yapalım" diye oy verdiklerini söyledi.

Kurtulmuş, HDP'ye halen yol yakınken bu demokratik dile dönmesini bir kere daha tavsiye ettiğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu sadece Türkiye'nin selameti bakımından değil. Gerçekten HDP'nin bundan sonraki siyasetindeki başarısı bakımından da önemli bir noktadır. Bizim AK Parti olarak duruşumuz belli. Parti kapatmalara karşı olan bir siyasi hareketiz. Geçmiş dönemlerde Türkiye'de çok siyasi parti kapatıldı. 1960 darbesinden bugüne kadar 68 siyasi parti kapatılmış. Bu partilerden bir kısmı iktidar olan partiler. Refah Partisi, Fazilet Partisi gibi. Bir kısmı Kürt siyasetinin bundan önceki partileri. Özellikle bu partilerin kapatılması sonrasında hangi parti hangi amaçla kapatılmışsa, aslında o parti daha fazla büyümüş, daha fazla güçlenerek yoluna devam etmiştir. Parti kapatmaların bir siyasi sonucu olmadığı kanaatindeyiz."

Geçmişte Meclis'ten milletvekillerinin zorla araçlara bindirilerek götürüldüğünü ve hapse atıldığını anımsatan Kurtulmuş, bunların Türkiye'nin demokratikleşmesine faydasının ve katkısının olmadığını kaydetti.

Numan Kurtulmuş, büyük sorumluğunun parlamentoda temsil edilen HDP'ye düştüğünü ifade ederek, "Buyursunlar siyasetin diliyle, siyasetin üslubuyla, siyasetin usulleri içerisinde demokratik olarak görüşlerini dile getirsinler" dedi.

- "Belediyelerin hendeklere verdiği destek"

"Başbakan Ahmet Davutoğlu da sadece HDP'li eş genel başkanları değil, HDP'li belediyeleri eleştiren açıklamalar yapmıştı. Onların da teröristlerin yaptığı bu operasyonlara destek verdiğini iddia etmişti. Bu belediyelere yönelik bir yaptırım olacak mı? Onların bütçelerinin kısıtlanması ya da bunu yapanlar tespit edildiği takdirde hukuki sürecin başlatılması söz konusu olacak mı?" şeklindeki soruya Kurtulmuş, şu cevabı verdi:

"Belediyelerin bu hendeklere verdiği destek, hepsini söylemiyoruz, açıkça destek vermeyi reddedenler de var. Ama sonuçta bazıları, bunlar tespit edilir, ortaya konulduğu takdirde, bunlara destek olmuşlar, araçlarla, belediyenin imkanlarıyla, belediye müteahhitlerinin imkanlarıyla bazı yerlere bombalar taşınmış, bubi tuzakları taşınmış, kum torbaları taşınmış vesaire. Yani fiilen güvenlik kuvvetlerine karşı silahla mücadele eden terör unsurlarına destek olunmuş. Bu başka bir şey. Bunun siyasetle hiçbir ilgisi yok. Dolayısıyla bunlar tespit edilip, siyasetle hiçbir ilgisi olmayan, doğrudan doğruya bir başkaldırı denemesini, fiilen silahlı bir şekilde destekleyen, ona yardım eden unsurlar varsa bunlarla ilgili gerekli adımlar atılır. Ayrıca bu belediye başkanları ya da seçilen belediye meclis üyeleri de dahil olmak üzere söylüyorum."

Numan Kurtulmuş, oradaki belediyelerin halktan "Bize oy verirseniz, şehirlerinizin, evinizin önüne bubi tuzakları döşeyeceğiz, hendekler kazacağız ve buralara mayınları doldurup size bu şekilde hizmet edeceğiz" diye oy almadığını, götürülecek belediye hizmetleri için oy verildiğini belirterek, şunları söyledi:

"Hem bu silahlı mücadeleye destek olmak, dolayısıyla açık bir suç işlemiş olurlar. Eğer bunlar tespit edilirse. Ben bunu tespit etme makamında olmadığım için böyle konuşuyorum. Eğer ilgili adli makamlar bunları tespit ederse, hem böyle bir suç işlemiş olurlar, hem de bu böyleyse o zaman en başta kendilerine belediyede güzel hizmet etsin diye oy vermiş olan insanların oylarına haksızlık etmiş olurlar. Bu ikisini birbirinden ayırt ederek bakmak lazım. Belediye hizmetlerinin bu şekilde teröre destek faaliyetlerine dönüştürülmüş olması dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir demokratik ülke tarafından kabul edilebilecek bir durum değildir."

Daha önce İçişleri Bakanlığından 18 belediye başkanı, 41 meclis üyesi hakkında işlem başlatıldığının açıklandığı, bu sayının değişip değişmediğine ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, bununla ilgili son sayıyı bilmediğini, tutuklama talebi olanlar bulunduğunu, bir kısmının adli gözetim mekanizması içerisinde serbest bırakıldığını söyledi.

Kurtulmuş, ilgili birimlerin her gün gelen şikayetleri değerlendirdiğini, hakkında şikayette bulunulanlara ilişkin deliller olması durumunda konunun mahkemelere intikal ettiğini anlattı.

"Ak Parti yetkileri azaltmaya yönelik bir adım atmayı düşünüyor mu?" şeklindeki soru üzerine Kurtulmuş, bu konuların çalışıldığını söyledi. Bu arizi durum esas alınarak kalıcı bir adım atmaktansa, bundan bir evvel nasıl kurtulunacağı, Türkiye'de esenliğin ve güvenliğin nasıl sağlanacağı üzerinde yoğunlaştıklarını belirten Kurulmuş, bunu yaparken de güvenliği sağlama sürecinde engel olan adımların önlenmesi için mücadele ettiklerini vurguladı.

- Yeni anayasa çalışmaları

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, yeni anayasa çalışmalarında HDP ile, aradıkları samimiyet ve ciddiyeti görmeleri durumunda yeniden görüşüp görüşmeyeceklerine ilişkin soru üzerine, halkın oyuyla parlamentoya gelen hiçbir partiyi kategorik olarak gayri meşru ilan etmeyeceklerini söyledi.

7 Haziran'da 6 milyona, 1 Kasım'da da 5 milyona yakın oyla parlamentoya gelen bir partinin kategorik olarak meşru bir parti olduğunu belirten Kurtulmuş, "Bundan sonra o partiyle ilgili süreçlerin nasıl gelişeceğine karar verecek olan biz değiliz, o partinin mensuplarının eylem ve sözleridir. Biz prensip olarak bunu ortaya koyuyoruz. Yani HDP'yle de görüşmek için karar alındı ama maalesef tam da görüşmenin yapılacağı o günlerde HDP tarafından kabul edilemez, hakikaten ciddiyet ve devlet ciddiyetiyle bağdaşmayacak son derece sıra dışı, yakışıksız diyebileceğimiz açıklamalar yapıldı" dedi.

Ciddi bir konu konuşmak için gelineceğini, yeni anayasanın ele alınacağını, yeni dönemde partiler arasında bir diyaloğun nasıl oluşturulacağının konuşulacağını ifade eden Kurtulmuş, şöyle konuştu

"Aynen CHP ve MHP ile konuştuğumuz gibi. Böyle bir süreçte HDP'den beklenen demokratik tavır şuydu; 'Evet teşekkür ederiz, gelin buyurun, ne zaman istiyorsanız bu konuları konuşuruz. Bizim de amacımız Türkiye'de ortak geleceğimizin daha güzel olmasını sağlayacak fikirleri tartışmaktır'. Bunu söyleseler hakikaten Türkiye'de çok şeyin önünü açabileceklerdi ama maalesef hiç anlam vermediğimiz şekilde birden dediler ki, çay meselesi ve diğer konularla birlikte ortaya son derece sevimsiz bir tablo çıktı. Bu tablo içerisinde de bu müzakerenin yapılmasının anlamı kalmadı. Ama tekrar söylüyorum. Biz kategorik olarak 'HDP ile görüşmeyiz' diye bir tavır içerisinde değiliz. HDP'nin demokratik teamüller içerisinde hareket ettiğini ortaya koyması, bu sürecin yumuşatılmasına ilişkin diyalog mekanizmalarının kurulmasına ilişkin samimi adımlar atması, tabii ki bu süreçte onlar da parlamento içerisinde bulunan bir parti, temsil edilen bir parti, onlarla da müzakereyi gerektirir. Zaten eğer bir ortak komisyon kurulursa herhalde Meclis Başkanımız zannediyorum yarın açıklamasını yapacak. Meclis Başkanımız parlamentodaki bütün partilerin içerisine temsilci verdiği bir komisyonun çalışmasının önünü açacaktır. Dolayısıyla HDP'ye bir kere daha, hakikaten bunu samimi olarak söylüyorum, tavsiyemiz bu demokratik süreçlerin işlemesine katkı sunmalarıdır. Yani sokaktaki hendek siyasetçileri gibi konuşmak kolay bir iş. O zaman bitiriyorsunuz. Ya da dağdakilerin konuştuğu gibi konuşmak kolay bir iş. Ama aslolan Türkiye'de ortak ve iyi bir gelecek inşasından bahsediyor ve burada samimi iseler buyursunlar görüşmenin zeminlerini hazırlayacak sözleri, fiilleri ortaya koysunlar."

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Türkiye'nin etkin bir yürütmeye ihtiyacı olduğunu belirterek, "Hızlı, ciddi karar alan ama denetlenen. Bugün parlamentoda çoğunluk kimdeyse onu kolay kolay denetleyemiyorsunuz. Halbuki başkanlık sistemi öyle etkin bir denetleme ortaya koyuyor ki parlamento zaten başkan ve ekibinin atmış olduğu bütün adımları denetliyor" dedi.

Kurtulmuş, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. "Yeni anayasa görüşmelerinde ikinci bir liderler turu olabilir mi" sorusu üzerine Kurtulmuş, parlamentoda grubu bulunan ve görüşme süreci içine fiilen katılan siyasi kimliğin yapması gerekenin normal bir üslupla demokratik süreçlerin içerisine katılacak zemini hazırlamak olduğunu söyledi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başkanlık sistemiyle ilgili yorumuna ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, başkanlık sisteminin Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun ya da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kişisel meselesi olmadığını belirterek, "Hatta AK Parti ya da CHP'nin de kişisel meselesi değildir. Başkanlık meselesi tartışması Türkiye'nin meselesidir. Biz bu konuda diyoruz ki, 'Gelin ön yargısız, kişilerden, partilerden bağımsız, bulunduğumuz konjonktürün şartlarından bağımsız olarak tartışalım. Siz başkanlık sistemine karşı olabilirsiniz, biz başkanlık sisteminin yanındayız. Niye yanında olduğumuzu müsaade edin karşılıklı olarak konuşalım. Kamuoyuyla paylaşalım. Nihayet milletin istediğine göre hareket edilecekse milletin kararından ürkmeyelim, korkmayalım'" diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, başkanlık sistemini tek başına ele almadıklarını vurgulayarak, Türkiye için etkin yönetim sistemi araçlarından birinin, denge mekanizmaları iyi ayarlanmış bir başkanlık sistemi olabileceğini savundu.

CHP ve MHP ile ortak noktalarının, 12 Eylül Anayasasının bir an evvel çöpe atılması olduğunu dile getiren Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Hem demokrasiden bahsedeceksiniz hem milletin kayıtsız şartsız egemenliğinden bahsedeceksiniz ve hala 1982'den bu yana millet egemenliğini kısıtlamayı ana felsefesi olarak gören bir anayasayla işlerinizi göreceksiniz. Böyle bir şey olamaz. Eğer bu parlamento yeni bir anayasa yapmazsa, ne yaparsa yapsın siyaseten hiçbir şey yapmamış olacaktır. Bu felsefe, bu ruh burada olduğu sürece anayasanın bütün maddelerini değiştirseniz de, bu ruh yine Türkiye'yi kuşatmaya devam eder. 1882 Anayasası 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' diyor ama millet bu egemenliği seçilmişleri vasıtasıyla değil, anayasal kurumları vasıtasıyla kullanır. Yani milletin egemenliğinin üstünde bir şey belirlemiştir. Niçin böyle belirlemiş? Askeri cunta mantığı içinde düşünüp, 'Bu milletin önüne sandığı koyarsak, belli olmaz ya davulcuya ya zurnacıya kaçar. İyisi mi biz sandığı koyalım ama sandık sonuçlarını da denetleyecek bir sistem inşa edelim' demiş. Bürokratik oligarşi dediğimiz şey hala var. Çok yakın geçmişte bunun nasıl çalıştığını gördük. Bütün mekanizmanın üstünde, 120. madde ile Cumhurbaşkanlığı makamını 'milleti kontrol etsin' diye koymuş."

Bugün siyasi dengelerin bürokratik oligarşiyi zayıflattığını vurgulayan Kurtulmuş, "Güçlü bir iktidardın varlığı, Cumhurbaşkanın seçilmiş olması yürütmeye çok ciddi bir güç veriyor ama sonuçta bürokratik oligarşinin bütün kurumları da tanımlanmış olarak anayasanın içinde duruyor. Bunlar değişmediği, sandıktan çıkan sonuç esas olmadığı, milletin bütün kurum ve kuruşlarında millet egemenliği hakim olmadığı sürece demokrasiden bahsedemeyiz. Dolayısıyla bu ruhu değiştirmemiz lazım. Etkin bir yürütmeye ihtiyacımız var, hızlı, ciddi karar alan ama denetlenen. Bugün parlamentoda çoğunluk kimdeyse onu kolay kolay denetleyemiyorsunuz. Halbuki başkanlık sistemi öyle etkin bir denetleme ortaya koyuyor ki parlamento zaten başkan ve ekibinin atmış olduğu bütün adımları denetliyor" şeklinde konuştu.

- 'Türkiye 12 Eylül Anayasası ucubesinden kurtulsun'

Numan Kurtulmuş, bütün bunların konuşulması gerektiğini ifade ederek, "Bizim yanılıyor olduğumuz taraflar olabilir, haklı olduğumuz taraflar da olabilir. Buyurun milletin hakimliğine gidelim. Millet karar versin, en uygun sistemi bulsun ve Türkiye 12 Eylül Anayasası ucubesinden kurtulsun. Bizim söylediğimiz budur" dedi.

"Başkanlık sistemi yeni anayasanın olmazsa olmazı mıdır?" şeklindeki soruya Kurtulmuş, şöyle cevap verdi:

"'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama bu egemenliği anayasal kurumlar eliyle kullanır' derseniz, siz sadece kozmetik değişiklikler yapmış olursunuz. Sistemin bu anlamda değişmesini istiyoruz. Milletin bütünüyle egemen olduğu bir sistemin kurulmasını istiyoruz. Yasama, yürütme ve yargı 1982 Anayasasında birbirinden bağımsız ve ayrı değildir. Yürütme ve yargı birbirleri arasında çatışma felsefesi üzerine oturmuştur. Onlar çatışsın ki onun üstünde cuntanın belirlediği cumhurbaşkanı bunu ayarlasın. Cumhurbaşkanı emniyet sübabı olsun. Bunların bu mantıkla konulduğunu biliyoruz. Bu mantık kaldığı sürece siz istediğiniz değişikliği yapın bunun bir anlamı yok. Onun için diyoruz ki, 'Evet burada bir sistem değişikliğine ihtiyaç vardır. Demokratik, sivil, katılımcı, her alanına milletin dokunduğu, milletin görüşünün, reyinin her alanda, yargıda da, yürütmede de, yasamada da bütünüyle etkin olduğu bir sistemi inşa edelim, böyle bir sisteme Türkiye kavuşmuş olsun.'"

Burada farklı tekliflerin olabileceğini, bunları da konuşabileceklerini aktaran Kurtulmuş, "diktatörlük istiyorsunuz" diyenlerin Anayasa'nın 104. maddesini bir kez daha okumalarını isteyerek, şunları kaydetti:

"Mevcut Anayasanın 104. maddesi bütün yetkileri neredeyse layüsel bir şekilde yani 'sorumsuz' bir şekilde Cumhurbaşkanlığı makamında toplamış. Esasında gücü tek elinde toplayan yapı bu yapıdır. Öyle bir Cumhurbaşkanlığı makamı ki hiçbir sorumluluğu yok ama bütün gücü de kullanıyor. Yargının büyük kısmını, YÖK'ü atıyor. Bir seçimden sonra istediği milletvekilini başbakan olarak atayabilir. Mekanizmalara, şahıslara bağlı olmaktan çıkaralım. Şu an hayatta olan siyasi aktörlerin hiçbiri 20-30 yıl sonra hayatta olmayacak belki. Bırakın özgür bir Türkiye olsun. Kontrol mekanizmaları iyi kurulmuş, etkili ve sonuna kadar hesap sorabilen mekanizmayı kuralım. Bunun en güzel işleyen yollarından biri başkanlık sistemidir. Başkası 'şu sistem daha iyi' derse getirsinler onu da konuşalım. Sonuçta hiç kimse bize şunu teklif etmesin, 'birtakım kozmetik değişikler yapalım da anayasa değişikliği yapmış olalım.' Biz bu fikre sıcak bakmayız. Aslolan Türkiye'de köklü bir değişikliği yapabilecek yüce iradenin ortaya konulmasıdır."

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Eğer bizim 400 milletvekilimiz de olsaydı, yeni bir anayasa yapılabilmesi için çok geniş bir konsensüs arardık. Çünkü anayasa adı üstünde. Yani AK Parti'nin anayasası olmaz, CHP'nin de anayasası olmaz" dedi.

"Anayasa komisyonu kurulacak ve çalışma süresinin sonuna geldiğini farz edelim. Ancak şu an AK Parti'nin referanduma götürecek TBMM'de bir çoğunluğu yok. O halde ne olacak?" sorusu üzerine Kurtulmuş, olmayan bir şey için şimdiden hüküm vermek istemediğini, sonuçta daha önceki komisyonda olduğu gibi samimiyetle çalışacaklarını, uzun uzun bir anayasa teklifinden ziyade daha kısa, daha özgürlükçü, milleti daha öne çıkaran bir anayasa teklifini ortaya koyacaklarını söyledi.

Diğer partilerin de tekliflerinin olacağını ve komisyonlarda uzlaşılırsa bir ana iskeletin ortaya çıkacağını ifade eden Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu ana iskelet bizim beklediğimiz 12 Eylül rejimini, millete dar gelen bu deli gömleğini kaldırıp çöp tenekesine atıyor mu atmıyor mu? Atmıyor ama bazı değişiklikler yapıyorsa böyle bir değişikliğin Türkiye'ye bir faydası olmaz. Biz burada köklü değişikliklerin yapıldığını görürsek, böyle bir değişikliğe tabii ki sonuna kadar destek veririz. Ama eğer böyle bir şey olmazsa, nihayetinde parlamentoda biliyorsunuz anayasa değişikliklerinde grup kararı alınamaz. Parlamentoda kendi görüşümüzü eğer uzlaşma olmazsa ortaya koyarız ve bunun parlamentodan çoğunluk alabilmesi için gerekli çalışmaları yaparız. Alırsa alır ne ala. Alamaz, 330 ile referanduma giderse ne ala. Olmazsa da ne ala. Milletin temsilcileri parlamentoda buna karar vermedi deriz. Dolayısıyla bizim yolumuz açıktır. Biz kozmetik, dostlar alışverişte görsün şeklinde bir anayasa değişikliğinden yana değil, 12 Eylül sistemini bütünüyle, mantığını, felsefesini değiştirecek, güçlü bir anayasa, güçlü Türkiye'yi taşıyabilecek sivil, demokratik bir anayasadan yanayız. Bunun içerisinde başkanlık sistemini de parçalardan bir parça olarak görürüz."

- "Türkiye'de sivil siyaset büyük bir zemin kazanmış olacak"

Kurtulmuş, "MHP ve CHP, başkanlık sistemine baştan karşı olduklarını söylüyor. Eğer bir uzlaşma zemini sağlanamazsa AK Parti ne yapmayı düşünüyor?" sorusuna karşılık, "O zaman kendi özgürlükçü, demokratik, sivil anayasamızın parlamentodan yeterli destek alması için çalışma yaparız. Kısmen destek alırsa parlamentoda, halktan destek alması için çalışma yaparız" yanıtını verdi.

Bunun sadece AK Parti'nin sayısıyla ilgili bir tutum olmadığını dile getiren Kurtulmuş, "Eğer bizim 400 milletvekilimiz de olsaydı, yeni bir anayasa yapılabilmesi için çok geniş bir konsensüs arardık. Çünkü anayasa adı üstünde. Yani AK Parti'nin anayasası olmaz, CHP'nin de anayasası olmaz. Bütün partiler anayasa tekliflerini ortaya koyarlar. Bu anlamda gerçekten milletin istediği, milletin beklentilerine cevap verebilecek bir anayasa yapılmış olur" ifadelerini kullandı.

Kurtulmuş, bu süreç içerisinde sivil toplum, üniversiteler, araştırma kuruluşları ve kanaat önderlerinin görüşlerinin de yeniden ele alınacağını aktararak, "Türkiye artık bu konjonktürde yeni bir anayasa yapmaya muktedir olur. Bunun şu önemi de var; 2010 yılında anayasa referandumu yaptık, kısmi bir referandum, bazı maddeler değişti. Daha evvel bir iki madde anayasa değişiklikleri oldu. Zaten yamalı bohçaya dönmüş bir 1982 anayasası var. 64. hükümet ve 25. parlamento döneminde bunu başarabilirsek, Türkiye'de sivil siyaset büyük bir zemin kazanmış olacak" şeklinde konuştu.

Türkiye'de bütün anayasaların, darbeler sonucu oluştuğunu anlatan Kurtulmuş, ilk defa darbe ortamının olmadığı, sivil, demokratik, tartışmalı bir anayasa değişikliği başarılabilirse, sivil siyasetin gerçekten muktedir olduğunu ortaya koyacağını, bunun Türkiye için tarihi bir dönüm noktası olacağını söyledi.

- "Karşılıklı rızaya dayalı bir Ortadoğu düzeni kurulmasından yanayız"

Kurtulmuş, "Suudi Arabistan ile İran arasında artan kriz ve mezhep çatışması tartışmalarında Türkiye'nin konumu ne olacak. Siz idama eleştirel yaklaşmıştınız ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 'Bir iç hukuk meselesidir' dedi. Bir görüş ayrılığı var gibi AK Parti'de" sorusu üzerine şunları söyledi:

"Önce büyük fotoğrafı görmemiz lazım. Büyük fotoğraf maalesef 1991'den bu yana bölgedeki fay hatlarının giderek daha derinleştiği bir tabloyu ortaya koyuyor. ABD'nin Irak'ı işgaliyle birlikte başlayan bir süreç. Maalesef iki fay hattı üzerinde ayrılıklar körükleniyor. Bunlardan birisi mezhep meselesidir, birisi de etnik çatışmalardır. Bizim Türkiye olarak tutumumuz çok açık, çok nettir. Biz bu bölgede bu iki fay hattı üzerinden yeni kırılmalar yaşanmasını istemiyoruz. Yeter artık. Suriye, Irak, Libya, Yemen'in durumu ortada. DAİŞ'in Libya'da yeni saldırılar yaptığını duyuyoruz. Bölge bir ateş çemberine dönmüş vaziyette. Mısır, siyaseten bölünmüş vaziyette. Bütün ülkeler fiilen bölünmüş vaziyette. Biz diyoruz ki 'Yeter artık daha fazla bölünme, parçalanma olmasın'.

Bu bölgede daha fazla çatışmaları istemiyoruz. Siyaseten farklılıklarımız olabilir, mezheplerimiz, meşreplerimiz, ırklarımız farklı olabilir ama sonuçta Ortadoğu halklarının ortak bir geleceği kurabilmesi mümkündür. Bunun için de Türkiye olarak tavrımız çok net. Biz mezhebi ve etnik çatışmaların, farklılıkların mümkün olduğu kadar minimize edildiği, insan haklarına ve onuruna saygılı, müzakereye ve karşılıklı rızaya dayalı bir Ortadoğu düzeni kurulmasından yanayız."

- "Suriye meselesinin bir an evvel çözülmesi lazım"

Kurtulmuş, ülkelerin siyasi anlamda taban tabana zıt noktada durabileceğini, bunun da uluslararası hukukun temel kuralları içinde görülmesi gerektiğini vurgulayarak, elçiliklere saldırılması ya da ülkelerin sınır güvenliklerinin tehdit edilmesi gibi konuları, bölge ülkelerinin bırakmak durumunda olduğunu ifade etti.

Türkiye'nin, bu bölgede daha fazla çatışmanın asla körükleyici tarafı olamayacağını aktaran Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Bu bölgede bir sağduyuya ihtiyaç var, bu kadar çatışma yeter. İran ve Suudi Arabistan, evrensel İslam toplumunun iki önemli ülkesi. Bu iki önemli ülke arasındaki farklılıkları kabul ederiz ama bunların fiili, sıcak çatışmalar haline dönüştürülmesinin başta bu iki ülkeye ve nihayetinde bütün bölgeye, İslam dünyasına zarar vereceğine inanırız. Onun için diyoruz ki mezhep, din farklılıklarınızı bir tarafa bırakın, siyasi farklılıklarınızla buyurun, tartışın. Bunun yapılabilmesi için de bölgedeki gerilimin ana kaynaklarından biri olan Suriye meselesinin bir an evvel çözülmesi lazım. Bizim korkumuz, endişemiz Suriye'de bir an evvel bir barış süreci başlatılamazsa, bölgede zaten şu anda onlarca ülke Suriye meselesinin tarafıdır, dünyanın neredeyse bütün ordularının tankları, tüfekleri, deniz ve hava araçları bölgededir. Dolayısıyla bir an evvel Suriye meselesinin barışçıl bir şekilde çözülmesi, Suriye halkının istediği istikamette, insan haklarına saygılı bir sürecin kurulması, barışın sağlanmasının önünün açılması, bundan dolayı da Suriye geriliminin düşürülmesiyle birlikte bölgedeki ülkelerin kendi pozisyonlarını yeniden gözden geçirmesi ve bu çerçevede de tansiyonun düşürülmesi şarttır. Bu bütün bölge ülkelerine zarar verecek bir pozisyondur."

Kurtulmuş, Suudi Arabistan'da Şii din adamlarından Şeyh Nemr Bakır en-Nemr'in idamı konusunda ise "Orada 47 kişi idam edildi. Biz hukuk sisteminden idamı kaldırmış olan bir ülkeyiz. Türkiye olarak bizim idam cezası konusundaki tavrımız açıktır. Sayın Cumhurbaşkanımız bir şey daha söyledi, 'Bunları eleştirenler Sisi idamları karşısında niye sustular' gibi başka bir eleştiriydi o konu. Bu konuyla ilgili bizim Türkiye olarak tavrımız açık" yanıtını verdi.

- Rusya krizi

Kurtulmuş, Rusya ile yaşanan krizin hem turizmi hem de ihracatı etkilediği, bu krizin aşılması için kısa vadede ne tür çalışmalar yapılacağına ilişkin soru üzerine de Türkiye'nin en kötü senaryoya karşı hazırlıklı olduğunu söyledi.

Ticari olarak Ruslar hangi yaptırımları yaparsa, Türkiye'nin ne gibi kaybı olur ve karşı yaptırım olarak neler yapılabilir konuları üzerinde çalıştıklarını anlatan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sınır güvenliğinin korunması konusunda, Türkiye'nin üzerine düşen bütün sorumlulukları yerine getirmiş vaziyettedir. Başından beri hep şunu söylüyoruz; biz bu krizin tırmandıran tarafı olmayacağız. Hiçbir şekilde krizi tırmandırmak istemiyoruz. Bana sorarsanız, Rus tarafının Türkiye ile Suriye'deki bu uçak meselesi yüzünden, kalıcı bir düşmanlık oluşturmak isteyeceğini zannetmiyorum. Biz de istemezdik bu uçağın düşürülmesini. Sonuçta Türkiye sınırlarını tehdit eden kimliği bilinmez bir uçak o an itibarıyla düşürülmüştür. Keşke bu olay olmasaydı. Ama siyasette 'Keşke' diye bir şey olmuyor. Türkiye ve Rusya, bu bölgenin iki önemli ülkesi. Uzun yıllardır çok sıkı ilişkileri olan, karşılıklı ticaret hacmini sürekli arttıran, vizelerine kaldıran, stratejik işbirliği ilişkileri içinde olan iki komşu ülke. Dolayısıyla böyle bir kriz üzerinden Rusların da Türkiye'yi gözden çıkarabileceğini düşünmüyorum. Rusların bir takım yaptırımları olabilir ama kalıcı, uzun vadeli bir düşmanlık, rekabet, karşıtlık ilişkisi içerisine girmeyeceklerini ümit ediyorum."

Numan Kurtulmuş, "Türkiye'nin özür dilememe konusundaki kararlılığı da sürüyor o halde?" sorusuna karşılık, "Türkiye şimdi özür dilenecek bir pozisyonda değil. Türkiye gerçekten sınırlarını korumak için... Dediğimiz yer hiç savaş uçaklarının uçmadığı, sahada hiçbir çatışmanın olmadığı güllük gülistanlık bir toprak parçasından bahsetmiyoruz. Her gün onlarca kişinin hemen birkaç kilometre ötede öldüğü, Türkiye sınırının zaman zaman ihlal edildiği bir bölgeden söz ediyoruz. Ukrayna krizi dolayısıyla, kimliği bilinmeyen bir uçak, sınırlarını ihlal etseydi Rusya nasıl davranırdı. Dolayısıyla Türkiye kasıtla değil, kendi sınırlarını korumak gayesiyle böyle bir operasyon yapılmıştır. Dolayısıyla Türkiye'nin özür dilemesini gerektiren kasti bir durum, taammüden yapılmış bir saldırı yoktur" diye konuştu.

AA


YORUMLAR

Yorum Yaz
Bu habere daha önce yorum yapan olmadı.
Şimdi ilk yorumu sen yaz.!
YAZARLAR
ARŞİV
ANKETLER
Aydın Büyükşehir Belediyesinin Çalışmalarından Memnun musunuz?
Bu ankete toplam 4 kişi katıldı.